KLAVSEN
On yedinci yüzyılda çalgı müziÄŸinin yaygınlığı, kemanın yanında klavseninde geliÅŸmesine yaradı; Hem bu çalgının yapım yordamlarındaki aÅŸamalarda;hem de,klavsen müziÄŸinin,bu çalgının özelliklerini gözeten bir dil kazanmasıyla .Antwerp’de klavsen yapımcısı Ruckers ailesi, bütün müzik dünyasına, bir bakıma Cremonalı ustaların keman yapımındaki baÅŸarılarının klazsene uygulanması sayılabilecek nitelikte,daha önzeki çaÄŸların klavyeli çalgılarıyla kıyaslanmayacak kadar ileri klavsenler yollayıp duruyordu.Bugün nasıl müzikle ilgili her evde bir piyano varsa-yahut, olması istenirse-o zaman da klavsen evlerin baÅŸ köÅŸelerinde yer alırdı.Bu ara bir yanlış sanıyı düzeltmek yerinde olur.Sürüm bakımından ilerki yüzyıllarda klavsenin yerine piyanoya bırakması, piyanonun atası olması demek deÄŸildir.Piyano ile Klavsen, gerek mekanizmaları, gerek tınıları birbirlerinden ayrı çalgılardır.Klavsen de her bir tuÅŸa basıldığında bir tırnak, daha doÄŸrusu bir mızrap teli çeker.Oysa piyanoda ses, tele çekicin vurmasıyla çıkar.Bu bakımdan piyanonun gerçek atası Klavikord’dur.Klavsen ilk,ondördüncü yüzyılın sonunda İtalya’da yapılmıştır;klavsenin bir türlüsü olan spinet bu adı,çalgının bulucusu Spinetti’nin adından almaktadır.Çalgıya türlü ülkelerde türlü adlar verilmiÅŸtir.İngilterede kullanılanlara “virginal” denmiÅŸ, daha sonra ingilizce konuÅŸan ülkelerde İtalyanca “arpicorda” kelimesinin İngilizleÅŸtirilmesi ile çalgı “harpsichord” adını almıştır.Klavsene İtalyada “clavicembalo”,denir.Fransa’da ise çalgı “clavicin” adını almıştır. Bu gün bizde bu çalgıya verilen ad,Fransızca adının Türkçe okunuÅŸu ile yazılmasıdır. TuÅŸlara dokunmadaki deÄŸiÅŸikliklerle ses tınısı ve yeÄŸinliÄŸi (ÅŸiddeti) elde edilmeyen Klavsende ayırtı (nüans) olanağı yok gibidir.Ne var ki,çalgı çalgı yapımındaki ilerlemeler klavsene,ayırtı dereceleri deÄŸilse bile,ayırtı ve tını yüzeyleri, ayrı tını “katları” saÄŸlamıştır.Bundan baÅŸka öalgının ses alanı da geniÅŸletilmiÅŸtir.Bugün kullanılan Klavsenler genellikle çift klavyelidir.Bunların yanında tek klavyeli küçük klavsenler olduÄŸu gibi, üç dört klavyeliler de vardır.Çalgıda pedallar hem tınıyı deÄŸiÅŸtiri, hem de çalgının ses alanının arttırılmasına ve kısılmasına yarar. On yedinci yüzyılda baÅŸlayarak orkestrada klavsen, iki yüzyıl kadar süreyle,özellikle recitativo geçitlerde solo sese eÅŸlik için kullanılmıştır. O zamanlar ÅŸefler orkestrayı klavye başından yönetirlerdi. Klavsenin eÅŸlik bölümü yazılmamış olduÄŸu için ÅŸef, “basso continuo” yöntemine uyarak bölümünü belirli baÅŸlar üzerine doÄŸaçtan çalardı.Klavsen için yapılmış yapıtlar ise çalgının sınırlı niceliklerinin koÅŸulladığı bir üsluba yol açmıştır.ÖzellÅŸikle Klavsende ses tutulamadığı, uzatılamadığı için besteciler bu eksikliÄŸi süslü cümlelerle gidermeye çalışmışlardır.Åžuda var ki süslemeler,o çağın anlayışına beÄŸenilerine de uyuyordu.Klavsen için müzik yazmış on yedinci yüzyıl bestecileri arasında önemli bir öncü Alman besteci Johan Kuhnau’dur (1660-1722).Kuhnau, klavsen için ilk sonatları yazmış olması ile ünlüdür.Bu sonatlar yalnızca dans parçalarının birbiri ardına sıralanmsı ile ortaya çıkmış ÅŸeyler deÄŸildi ve keman müziÄŸi yolu ile deÄŸiÅŸen biçimin klavsene uygulanmasıydı. Böylece, Haydn, Mozart ve Beethoven’in geliÅŸtirecekleri klavye sonatı biçiminin yolunu Kuhnau açmış oluyordu. İngilterede Tallis, Byrd ,Gibbons, Purcell gibi besteciler , insan sesi için olduÄŸu kadar klavsen için de müzik yazmaktan hoÅŸlanırlardı.İngilterde dans süitinin yanında, bir dans biçimine uymayan çalgı parçalarının, bu ara klavsen parçalarının da yazıldığı oluyordu.Bunlara “fancy” adı verildi. “fantasia” lar ise –gene , bir dans biçimine uymayan parçalar-ya yalnız klavsen için, ya da klavsenle birlikte yaylı çalgılar için yazılmış, çeÅŸitleme (variation) biçimini ya da motet biçimini uyguılayan parçalardı.Terimin bestecilerin kendilerini artık ille de sözlere baÄŸlı olarak müzik yazma zorunda saymamaları, imgelemlerini yalnız çalgı için yazılmış parçalarda daha özgürce kullanmaları gereksinmesine uyduÄŸu da söylenebilir.Nitekim “fancy” kelime anlamı olarak “hayal, kapris,zevk” karşılıklarını bulur;İtalyanca “Fantasia” kelimesi de bu anlamları karşılar. Fransa’da klavsen, bu gün piyanonun olduÄŸu gibi, danslarda ve eÄŸlence toplantılarında baÅŸ çalgıydı. Fransız dans suitini biçimlendiren, bir sonraki yüz yılın Rameau ve Couperin gibi ustalarının çalışmaları ile geliÅŸen klavsen okulunu kuran besteci Jacques Champion de Chambonnieres’ dir (1602-1672).Klavsen müziÄŸinin çağında en büyük besteci Domenico Scarlatti çoÄŸunlukla on sekizinci yüzyılda yapılarını vermiÅŸ bir bestecidir.
ORG
Klavsen, barok üslubunu müzikte en iyi simgeleyen çalgıydı.Barok,on yedinci yüzyılın ve on sekizinci yüzyıl baÅŸlangıcının sanatındaki genel eÄŸilimleri ( büyük orantılar, dramatik davranışlar , hele süslemeyle ilgili beÄŸeniler) tanıtmak için kullanılan terimdir. “Düzensiz biçimdeki inci” anlamına gelen, Portekizce Barocco sözcüÄŸünden alındığı sanılır.Söz konusu evrenin çaÄŸdaÅŸları yaÅŸadıkları yılları bu terimi kullanarak anıyor deÄŸillerdi.Barokque,Rococo,Gothique gibi tanıtıcı adlar bu çaÄŸlara sonradan, sanat tarihçilerince verilmiÅŸtir. Müzikte, Barok’a “sürekli bas çağı” da denmiÅŸsede bu tanıtış sınırlı olması nedeniyle uygun deÄŸildir.çünkü, on yedinci yüzyıl müziÄŸinin en önemli dalları olan klavsen ve org müziÄŸini kapsamaz.Nitekim bu iki çalgı, Barok üslubunun müziÄŸe yansımasının baÅŸlıca ortamları olmuÅŸlardır. İkisi de klavyeli çalgılar olduklarından , gerek klavsen ve gerekse org için yazılan yapıtların dillerinde üsluplarında bir çok ortak yan vardır.Bundan baÅŸka org da klavsen gibi on yedinci yüzyılda sürümü, önemi artmış bir çalgıdır.Oysa org en eski çalgılardan biridir.hangi çaÄŸga ortaya çıktığı bilimemekle birlikte bu günkü org en çok benzeyen çalgıyı M.Ö.2. yüz yılda İskenderiyeli Ktesibios’un yaptığı bilinir.Bu gün kilise çalgısı diye bilinen org , çalgı yasağı yüzünden pek geç ancak M.S. 4.,5. Yüz yıllarda kiliseye girebilmiÅŸtir. 14.yy’a varana kadar org’un kullanılışının çalgının yapım yöntemlerindeki evrime karşın müzik bakımından pek ilkel bir durumda olduÄŸu, Gregor melodilerini çiftlemekten ayrı bir yolda kullanılmadığı biliniyor.Anvak daha sonraları org özgür bir çalgı olarak kullanılmaya baÅŸlanmıştır.15. yy’ dan bu yana org İngilterede Winçhester Katedralindeydi.Havası, 10 kiÅŸinin çalıştırdığı 26 körükle, 400 tane boruya üflenen bir org.17. yy bestecileri çok daha geliÅŸmiÅŸ orglar üzerinde çalışma olanağı buldular.Kilisede artık org için müzik yazılmasını destekliyordu.Venedik'in Markos Katedrali ve Vatikanda Papa’nın özel tapınağı bestecilerden org müziÄŸi isteyen din kurumları arasında baÅŸta geliyordu.Yukarda anlatılan Canzona yanında Ricercare ve Fuga biçimlerini 17.yy başında müzik yapan Claudio Merulo ve Giovanni Gabrielli gibi bestecilerin eserlertindeki ses yürütme ve birleÅŸtirme tekniklerinden ortaya çıktı.Ricarcare, İtalyanca kelime anlamı olarak aramak demektir.Motet yazısından çıkan Ricercare, melodik motiflerin birbirleri ardından benzetme yolu ile belirlemelerine dayanır.Bu biçim genellikle bir çok motif taşır.Ancak , Andrea Gabrielli’de rastalandığı gibi, tek motifli Ricarcarelerde vardır.Fuga İtalyancada “kaçmak” anlamına gelen, fugare kelimesinden türemiÅŸ bir terimdir. Fuga ile Mutet,Madrigal,Ricarcare ve Canzona arasındaki ayrılık ÅŸuradadırki ÅŸarkı müziÄŸi biçimlerinde sesler düzenli olarak önce tek, sonra çift sonrada üçlü vs. olarak ard arda birbirlerini ve çok sesli bir doku kurdukları halde fugada bunların yanında birde geliÅŸme bölümü vardır ki öteki biçimlerde bu bölüm bulunmaz; yeni bir “konu” sunulur ve ses sıralamasına göre ilerletilir.Sweelinck ile Girolamo Frescobaldi’nin (1583-1644) fuga biçimini geliÅŸtirmede önmeli çalışmalar olmuÅŸ ve fuga bu iki ustanın öÄŸrencilerinin, çopunlukla Almanların elinde evrimini sürdürmüÅŸ Johann Sebastian Bach’ da engeliÅŸmiÅŸ durumuna varmıştır.Frescobaldi,17.yy’ın en etkileyici müzikçilerinden biriydi. Keman için Corelli, Klavsen için Scarlatti neyse, Org içinde Frescobaldi odur. Floransa sarayında 5 yıl süre ile orgçuluk yapması dışında meslek hayatı Romada Petrus Kilisesinin Orgcusu olarak geçmiÅŸtir.Frescobaldi orada çaldığı çoÄŸukez sayısı otuzbin kiÅŸiye varan bir kalabalığın kendisini dinlediÄŸi söylenir.Yukarıda sözü edilen biçimlerde ve daha birçoklarında taptığı bestelerde Frescobaldi, bestecilik sanatının evrime ışık tutan korkusuz, geniÅŸ imgelemli bir yaratıcı olarak sanatında yer almıştır.Frescobaldi üslubunu Almanya ya taşıyan baÅŸlıca orgcu bestecilerin ileri gelenlerinden biri, Viyana saray orgçuluÄŸuna atandıktan sonra büyük ustanın öÄŸrenciliÄŸini yaptığı isteÄŸinden kendini alamayıp İtalya’ ya giden Frescobaldi’nin yanında 4 yıl çalıştıktan sonra Londra’da org körüÄŸü çalıştırıcısı gibi silik bir iÅŸte yıllar geçerken, sonra kralın ilgisini kazanıp saray orgculuÄŸuna atanan Johann Jacob Froberger’dir (1616-1667).
PİYANO
On sekizinci yüzyılın ilk yılarında, bu gün piyano diye tanınan çalgı ilkel durumunda ortaya çıktı.ilk piyanoyu 1711 yılına Bartolomeo Cristofori adlı bir İtalyanın yaptığı bilinir.16.yüzyılın sonlarına doÄŸru da bir “Piyano e forte”nin varlığından söz edilirse de, bu çalgı üzerindeki bilgi öylesine kıttır ki piyanoyu geliÅŸtiren kiÅŸi diye gene Cristofori’ yi tanımak gerekiyor.Çalgının adı, İtalyanca “hafif” ve “güçlü” anlamlarına gelen “piano e forte” kelimelerinin önce birleÅŸtirilmesinden (pianoforte) sonra da kısaltılmasından (piano) ortaya çıkmıştır.O günlere kadar kullanılan baÅŸlıca klavyeli çalgı olan klavsenin, bu çalgıya özgü tını deÄŸiÅŸtirme olanaklarının saÄŸladığı yenilikler dışında “hafif” sesi olsun, “güçlü” sesi olsun, bu iki baÅŸlıca katın arasında ve ötesindeki yoÄŸunluk ayırtılarını olsun verememesine karşılık piyano bunları saÄŸlayabildiÄŸi için bu ad uygun görülmüÅŸtür. Gene de, bir kere daha belirtelim ki klavsen Piyanonun atası deÄŸildir; kullanış yaygınlığı bakımından 18. Yüzyıl’ın sonlarına doÄŸru piyanonun, klavsenin yerine geçmesi böyle bir sanıyı gerektirmez.Yalnız mekanizma bakımından deÄŸil, tını, yoÄŸunluk, ses tutma vs. gibi özelliklerindeki büyük ayrılık piyanoyu, klavsenin geliÅŸmiÅŸ durumu olarak görenleri yanılgıya düÅŸürmektedir.nitekim klavsen de , kendi sınırları ve özellikler içinde, piyanodan özgür olarak geliÅŸmiÅŸtir.Piyanonun ayası aslında , mekanizmasıyla da olsun ,ses özellikleriyle de olsun, piyanonun iyice ilkeli sayabileceÄŸimiz klavikord’dur. Cristofori’den önce bir Alman klavikord ve org yapıcısının piyanoyu geliÅŸtirdiÄŸi çok kere ileri sürülür.Ne var ki , Gottfried Silbermann adlı bu yapıcının, Cristofori’nin piyanosunu üzerinde bilgi edindikten sonra bu iÅŸe giriÅŸtiÄŸi kanıtlanmıştır.Silbermann’ın ilk yaptığı piyanoları Bach’a gösterdiÄŸi, Bach’ınsa bu çalgılarda birçok kusur bulduÄŸu, bunun üzerine Silbermann’ın bir süre piyano yapmaktan vazgeçtiÄŸi, sonra iÅŸi yeniden ele aldığı, Büyük Friedrich’e birkaç piyano sattığı,hem Bach’ında onayını aldığı söylenir.Ancak Bach piyanoyla pek de ilgilenmemiÅŸ olmalı ki evine piyano almamış ve piyano için müzik yazmamıştır. Piyano için 1770 yılına kadar müzik yazılmazdı.Bununla birlikte o yıla kadar kimi çalgıcı-bestecinin piyanoyla ilgilendiÄŸi oldu.Bunların arasında, johann Christian Bach, piyanoyla ilgilenen ve piyano çalan ilk Bach olarak tanınır.piyano için önemli ilk müziÄŸi 1770 yılında Muzio Clementi (1752-1832) yazdı.Klavsen ve klavkordun yerine piyanonun yaygınlaÅŸmaya baÅŸlamasıyla,teknik ve dokunu sorunlarını, bestyede olsun , öÄŸretimde olsun, yeni baÅŸtan ele almak gerekiyordu.Klavsende dokunu gücü, çıkan sesin niteliÄŸini ya da süresini etkilemediÄŸi için, bu çalgıda dokunuyla ilgili tek önemli sorun, parmağın tuÅŸtan en kısa süre içinde çekebilmesiydi ki teli çeken tırnak, yerden çalışmaya hazır olmak için yerine dönebilsin.Böylece klavsen, parmak çevikliÄŸi gerektiren bir çalgıydı ama, baÄŸlı notaların çalınması bakımından özel bir teknik ve duygu gerektirmiyordu. Klavikord’a gelince, çok küçük ve çok yumuÅŸak bir sesi olan bu çalgı uzun notalara ve ayrıntılara olanak veriyordu; bundan baÅŸka sesi titretmekte, tuÅŸun üzerindeki parmağı kımıldatarak olabiliyordu.Çalgının bu özelliÄŸi piyano tekniÄŸinin ayrı bir dokunu tekniÄŸini gerektiriyordu.Oysa piyanoda parmak kıpırdatarak ses titreme gibi bir olanak yoktu. Clamenti’den önceki klavye bestecileri, Scarlatti, Johann Sebastian Bach ve oÄŸlu Carl Philipp Emmanuel yada ötekiler genellikle klavye çalmanın – özellikle klavsenin – sorunları ile uÄŸraÅŸmışlardır.Oysa Clamenti doÄŸrudan doÄŸruya piyano için düÅŸünülmüÅŸ ilk müziÄŸi (op.2 3 sonat) yazan besteci olduÄŸu gibi piyanonun kendisine özgü teknik olanaklarını inceleyen ilk bestecidir.Herbir parmağın eÅŸit güçte ve bağımsız olmasını öngören temrin yöntemini geliÅŸtirmiÅŸ, bu yöntemlede asıl parmakların dokunu eÅŸitliÄŸinin saÄŸlanması göz önünde tutmuÅŸtur.Gradus Ad Parnassum’u ve türlü temrinleri, piyano öÄŸreniminin vazgeçilmez dayanaklarıdır.Bununla birlikte Clementi, geniÅŸ bir görüÅŸle, yalnızca piyano yöntemleri hazırlanmış bir öÄŸretici diye tanınır.Oysa Clementi’nin bir çok sonatı ve sonatini, sanat yaratısı tanımına uygun özellikler, anlatımla ve ÅŸiirle ilgili deÄŸerler taşırlar.Bunların, Beethoven piyano müziÄŸine olan etkilerinede yan çizilemez. Clementi gibi, öÄŸrencisi Johann Baptist Cramer (1771-1853) de, olaÄŸanüstü bir dokunu eÅŸitliÄŸine ulaÅŸmış, hemde öÄŸrenim yolunda çalışmış. Bununla birlikte sanatının daha anlamlı deÄŸerlerinede üyük önem veren çalış kolaylığıyla yetinmeyen bir besteci idi. Öte yandan, Mozart’ın bir öÄŸrencisi Johann Nepomuk Hummel (1778-1837) Viyana piyanolarının hafif dokunu ile kolayca çalışan mekanizmasının koÅŸulladığı hafif, çevik, oynak ve çalınırken özellikle parmak çabukluÄŸu isteyen bir müzik yazdı.Hummel’in piyano çalma açısından müzik yazısına getirdiÄŸi bir özellikte, Carl Philipp Emmanuel Bach’ın bir teril’in yardımcı notadan baÅŸlamasını istemesine karşılık, tiril’in ana notadan baÅŸlaması savını öne sürmesidir.hummel’in çalışı ve öÄŸrettikleri Beethoven’in bir öÄŸrencisini Carl Czerny’I (1791-1857) etkilemiÅŸ, Czerny piyono temrin yöntemcisi olarak adının günümüze kadar ulaÅŸmasını saÄŸlayan bir ün yapmıştır.Beethoven’e gelince, hummele karşılık bu besteci Viyano Piyanosu deÄŸil, daha ağır hareketli bir mekanizması olan ve daha hacimli bir ses veren İngiliz Piyanosu kullanırdı.Beethoven’in anlatımındaki yoÄŸun güç onu, parmak çevikliÄŸi ve tanı hafifliÄŸinden çok, güçlü bir tını saÄŸlayan İngiliz Piyanosunu seçmeye götürmüÅŸtür.







