Dahi olmak için 10 bin saat çalışmak şart!
Dehanın kaynağının yüzde 1 yetenek, yüzde 99 da emek olduğunu belirten araştırmacılar, olağanüstü performans için 10 bin saat çalışılması gerektiğini açıkladı
BERLİN Müzik Akademisi’nin yaptığı bir araştırma, müzik, spor ve satranç gibi alanlarda dahi düzeyinde öne çıkmak için çok çalışmanın şart olduğunu ortaya koydu. Dehanın kaynağının yüzde 1 zihinsel yetenek ve esinlenme, yüzde 99 da “alın teri” olduğunu vurgulayan araştırmacılar, belirli bir disiplinde olağanüstü performans için 10 bin saatin üzerinde çalışılması gerektiğini hesapladılar. Araştırmada bütün üst düzey sporcu, müzisyen ve satranç oyuncusunun bu yoğunluktaki bir çalışma temposunun üzerine çıktığı görüldü.
ARAŞTIRMA kapsamında müzisyen Nigel Kennedy’nin egzersize 10 bin saatten fazla ayırdığı saptandı. Sıradışı performansta beceri ve şansın da önemli olduğunu belirten araştırmacılar, ancak belirli bir disiplinde “iyi olmak” ile “olağanüstü olmak” arasındaki farkın bu uğurda harcanan emek olduğunu ifade ettiler. 5 yaşında keman çalmaya başlayan öğrenciler haftada 2-3 saat pratik yaparken, seçkin kemancıların 20’li yaşlardaki çalışmaları 10 bin saate çıkıyor. Sadece iyi kemancı olarak anılanların çalışmaları 8 bin saatte kalıyor.
Dahi olmak için, birinci şart çalışmak
Dahi olmanın kökeni doğuştan yüksek IQ'ya sahip olmakta yatmıyor. Önde gelen bilim dergilerinden New Scientist'e konuşan Florida Üniversitesi profesörü Anders Ericsson, dünyanın önde gelen dahilerinin çok zeki olarak doğmadıklarını, ancak çok çalıştıklarını söyledi. Ericsson şöyle devam etti: "Bu kişiler, öncü olabilmek sıradan bir insanın beş katı kadar uğraşırlar." Örneğin dünyanın önde gelen satranç uzmanları, ressamlar veya bilim adamlarının IQ'ları 115 ila 130 arasında. Kişinin dahi sayılabilmesi için ise bu değerin 150'nin üzerinde olması gerekiyor.
DAHiLiK
Zihinsel bir engeli yoksa;kapasitesinin farkinda olan onu üst limitlerine kadar kullanabilen(beyninin her iki lobunu aktif olarak kullanabilen)her insan dahidir
Kisaca DAHi=FARKEDEN
Digerleri ise kendi kapasitelerini henüz farkedemeyen potansiyel dahilerdir
yani sen ya dahisin ya da potansiyel dahi...
DOGUSTAN GELEN DAHiLiK
Her insan dahi dogar.Dogan her çocogun beyni entegredir.Yani her iki lobunu da aktif olarak kullanabilmektedir çocuk.Sonra bazilari bunu muhafaza edebilirken(ki onlar ampulu televizyonu bulan kimselerdir)bazilari ise söz konusu dehayi muhafaza edemez ve beyindeki entegrasyon sona erer.Sag ve sol beyin arasinda bir ayrilma olur ve kisi artik eskisi kadar analitik hizli ve pratik düsünemez.Öyleyse dahi olmak siradan bir durumdur aslinda.Ancak günümüzde dahiligini muhafaza edebilecek insan sayisi az oldugundan ?DAHiLiK? adeta özel bir makam olmustur.
Her insan bes yasina kadar istesede istemesede dahi olarak yasar.Bes yasindan sonra olanlar olur;çevre ,aile,okul çocogu normallestirir.Daha sonraki yillarda bu normalizasyon devam eder ve insanlar bir türlü kendi gücünü farkedemez ve kaçinilmaz sona dogru hizla ilerler.Yani dahi dogan, siradan biri olarak ölür gider.Bununla beraber kac yasinda olursa olsun her insan dogdugu zaman ki kapasitesine yeniden ulasabilme sansini her zaman muhafaza edebilmistir.
Oysa yüzyillardir dahi,olaganüstü güçleri olan kimse diye tanimlanir.
hatta bu gün bile bir çok insan dahi diye nitelendirilen insanlarin olaganüstü güçleri oldugunu zanneder.
HALBUKi KiMSENiN OLAGANÜSTÜ GÜCÜ FALAN YOK.HERKES AYNI!!!
DEHA ya da bu yeteneğe sahip olma anlamına gelen dahilik, her zaman ilgi çekici bir konu olmuştur. Son yıllarda kişisel gelişim düşünce ve pratiklerinin artışıyla söz konusu ilgi, çok daha yüksek boyutlara ulaştı. Kişisel gelişim ve özelde NLP’nin başarılı insanların hayatlarını model alma veya modelleme teorisini benimsemesi, ister istemez, dahilerin de modellenmesini gündeme getirdi. Buna göre, eğer dahilerin davranış ve düşünce kalıplarını deşifre edilebilir ve bunları taklit edilebilirseniz, siz de bir dahi olabilirsiniz.
Bu bakış açısının faydalı ya da faydasız olduğu ayrı bir konu ama, kendi içinde çelişik durduğu rahatlıkla söylenebilir. Zira dahilik ya da deha, ‘normal’ algısından hareketle, daha doğrusu ‘normal’e göre tanımlanmış bir kavramdır; ve ama dahilik normal üstü bir düzeye işaret eder. Yani, çok az sayıda insanda bulunuyor olması gerekir. O zaman dahiler nasıl taklit edilebilir? Belki buradaki çelişkiyi uzlaştıracak bir yaklaşım, her insanda kendine has da olsa bir dahilik çekirdeğinin bulunduğunu kabul etmekten geçiyor. Böyle bakıldığında bir model olarak dahilerin incelenmesi ve çözümlenmeye çalışılması, makul hatta son derece faydalı bir çaba olarak gözükmektedir.
Bununla birlikte, dahiliğin ne olduğu tarihin hiçbir döneminde tam olarak vüzuha kavuşmamıştır. Dahası, her dönemin hâkim anlayışı dehanın tanımlanışı üzerinde daima etkide bulunmuştur. Meselâ, 1970’lere kadar dahilik salt zihinsel bir üstünlük olarak kabul edildiği için, beyin ve beynin yapısı üzerinde çokça durulmuş; ama kararlılık, ısrarcılık, motivasyon gibi duyguları, irade gücünü ve genel olarak kişilik özelliklerini ilgilendiren boyutlar büyük oranda göz ardı edilmiştir. Bu eksikliktir ki, bir dahi olduğu kabul edilen Albert Einstein’ın beyninin incelenmesi sırasında araştırmacılara büyük bir heyecanla belli bir olağanüstülükle karşılaşmayı ümit ettirmiştir. Ama bilindiği üzere, Einstein’ın beyni ne normalden büyük, ne de sıradışı bir nitelikte çıkmıştı.
Günümüzde duygusal zeka ve çoklu zeka kuramlarının ortaya çıkışından sonra, dahiliğin daha geniş ve doğru gözüken bir perspektif içinde değerlendirildiğini söyleyebiliriz. Bugün dahilik hakkındaki yaygın kabul, dahiliğin üretken vasfının salt bir beyin ameliyesi olmadığı, ama aynı zamanda insanın kişilik özellikleriyle de yakından alâkalı olarak gün yüzü gördüğü şeklindedir. Bu bakış açısı, toplum içinde bir çok insanın dahi olabileceğini öngörmese bile, her insanın dahilerin kişilik özelliklerini kendilerine örnek alabileceğini bir imkân olarak ortaya koymuştur ki, tek başına değerli görülmesi gereken sonuç da, işte budur.
Dahiliğin ne olduğu üzerine tam bir fikir birliği olmadığını söylemiştik. Genel kabule göre, dahilik insanın kendisini hemen hemen her duruma adapte edebilme yeteneği ve elindeki çok kısıtlı imkânlardan büyüleyici sonuçlar elde edebilmesidir. Bu tanım bize dahiliğin ortaya çıkması için insanın önüne aşılması neredeyse imkânsız gibi gözüken ‘duvar’ların çıkması gerektiğini hatırlatır. Sorunsuz ve sorusuz akıp giden bir yaşam ya da hiçbir engele takılmadan, hiçbir ağırlık taşımadan akıp giden düşünceler içinden dahilik çıkmaz. Deha, deyiş yerindeyse, aşılması çok zor bir duvarın varlığıyla ortaya çıkan ve o duvarın hiç akla gelmeyecek yöntemlerle, ama büyük bir çaba sonucunda aşılmasına verilen addır. Bu noktada akla gelen klasik örnek, ampülün mucidi Edison’dur. Edison ampülün icadı üzerinde çalışırken başarısız olduğu her deneme sonrasında duvara toslamış gibidir. Ama o duvarlar karşısında yılgınlık göstermemiş, bir amaca doğru yürümüş, odaklanmış, ısrar etmiş, ama hepsinden önemlisi çok çalışmıştır.
Şu halde dahiliğin önündeki en büyük engel, “Ben zaten bu işi yapamam” düşüncesidir. Bu güvensizlik ve yılgınlık, bir dahinin lügatında yer almaz. Dahi, karşısında duran koca duvarı aşmakla büyük ve yüce bir amacı gerçekleştirmiş olacağını düşünür. Bu yüzden, ince zekasını kendisine yönelik yıkıcı bir eleştiri aleti olarak istihdam etmez. Nitekim, Goleman dahiliğin üretkenlik boyutundan bahsederken, bir “akış” hâlinden söz eder. Akış hâli duygusal zihnin eleştirel zihni bastırdığı durumlardır. Bu durum duygusal zekânın en üst noktasıdır, duyguların tümüyle performans ve öğrenmenin hizmetine verilmesidir. Duygular hem denetim altındadır ve yönlendirilmektedir, aynı zamanda da olumlu enerji yüklüdür ve yapılmakta olan işle uyumludur. Dikkat yalnızca eldeki işe odaklanır. Yüksek bir konsantrasyon söz konusudur. Akış hâlinde beyin, dingin bir durumdadır. Sessizleşir ve kendi işini yapar. Deha açısından önemli olan, işte bu hali sürdürebilmektir.
Goleman’ın bu söylediklerinin de ima ettiği üzere, dahiliğin üç temel bileşeni söz konusudur. Birincisi, dahiler zengin bir hayalgücüne sahiptirler. Bu, onlara gerçekte mevcut olan şeylerin zihinlerinde rahatlıkla yerlerinin değiştirmeleri ve yeni kombinasyonlar kurulabilmesi imkânını verir. Kalp, duygular ve akıl üçgeninde hayalgücünü çalıştırmak, dahinin çözüm üzerinde ‘uykuya dalması’na benzer. Bu, aslında her insanın yaşayabileceği bir süreçtir. Fakat dahileri diğerlerinden ayıran faktör, onların hayallerinde kurdukları yeni biçimleri ya da hayallerinde kurdukları yeni düşünceleri, ‘hayal dünyası’nda bırakmamalarıdır. Bu da, onların ikinci önemli özelliklerini ortaya koyar: üretkenlik.
Dahilerin diğer insanlara göre yeni fikirlere dikkat etme, onları muhafaza etme ve onları deneyerek gerçekleştirmeye çalışma gibi bir özellikleri vardır. Meselâ, ünlü sürrealist ressam Salvador Dali, yapacağı resimlerin imgelerini zapt etmek için yarı uyku halinden faydalanırdı. Aslında hepimizin tam uykuya geçmeden önceki anlarda garip algı tecrübeleri vardır. Ama Dali, o tecrübeleri zapt etme yöntemini geliştirmekle bizden farklılaşmaktadır.
Dahilerin üçüncü önemli özelliği, meydan okuma cesaretleridir. Dahiler karşılaştıkları yeni durumlarda başarısızlık ya da hayalkırıklığı yaşama ihtimallerine yenik düşmezler. Bunun da iki önemli sebebi vardır. Birincisi, ulaşacakları şeyin kendilerinin yaşama ihtimalinin olduğu başarısızlıktan çok daha önemli olduğunu düşünürler. İkincisi, bu amaca ulaşmak için çaba göstermek, onlar için bir zorunluluk ya da angarya değil, hayatta kendilerine en büyük tatmin sağlayan bir zevktir. Yani dahi, kendisini yenilikçi bir süreç içinde tanımlar ve o süreç içinde ‘kendisi olabildiği’ için bundan büyük bir zevk duyar.
Dahiler hakkında yaygın kanaatlerden biri de, onların deliliğe çok yakın durduklarıdır. Fakat dahilerin kişilik özellikleri üzerine yapılan son çalışmalar, onların aslında kişilik noktasında çok ince ölçülü bir denge halinde olduklarını ortaya koymaktadır. Mihaly Csikszentmihalyi From Creativity: The Work and Lives of 91 Eminent People adlı eserinde dehaya sahip insanların kişilik özelliklerini şöyle sıralamaktadır:
1. Dahi insanlar, yüksek bir fiziksel enerjiye sahiptirler; ama aynı zamanda sessiz ve sakindirler. Büyük bir konsantrasyonla canlı ve tutkulu bir şekilde uzun saatler çalışırlar. Bu enerji, zannedildiği gibi, doğuştan gelen bir özellik değil, sonradan içsel olarak üretilen bir özelliktir; ve beynin ve kalbin bir konuya odaklanmasıyla ilgilidir.
Burada önemli olan, dahilerin enerjilerini kontrol etmeleridir. Onlar takvim, saat ya da dışsal bir yönlendiriciye başvurarak kendilerini idare etmezler. İhtiyaç duyduklarında hemen kendilerini bir konu üzerine konsantre edebilirler. Bu yüksek konsantrasyonu, genlerinden dolayı değil, deneme yanılma yoluyla amaçlara ulaşmada başarılı stratejiler geliştirmeleri sayesinde elde ederler.
2. Dahiler zeki gözükürler ama aynı zamanda doğaldırlar. Hatta fiiliyatta ne kadar zeki oldukları tartışılır durumdadır. Başka bir ifadeyle, hem derin bir iç görüye sahiplerdir, hem de çocukça bir ruha. Burada, akla gelen ilk örneklerden birisi Mozart’tır. Mozart bu iki boyutu kendi bünyesinde birleştirmiş bir sanatçıydı.
3. Dahi insanlar oyun ile disiplini bir potada eritirler. Yaptıkları işi eğlenceli bir oyun kıvamında ele alırlar. Ama bunda aşırıya kaçmazlar. Her şeyi oyuna dönüştürüp işin ciddiyetini incitmezler. Heykeltraş Nina Holton’a göre insanlara heykeltraş olduğunuzu söylerseniz, bunun ne kadar heyecan verici bir şey olduğunu söylerler size. Ama onun bu tür sorulara cevabı, “Evet çok heyecan verici ve yaparken zevk duyuyorum. Ama bu iş, aynı zamanda bir marangozun ya da boyacının yaptığı işten farksız.” şeklinde. Ona göre insanlar işin bir tarafını öne çıkarırken, diğer tarafını ihmal ediyorlar.
4. Dahi insanlar hem bir gerçeklik duygusuna hem de fantezi kabiliyetine sahiptirler. Büyük sanat ya da bilim mevcut dünyadan farklı bir dünya tasavvur edebilme yeteneğiyle ilgilidir. Toplumun geri kalanı, bu tasavvur ve görüşleri, gerçeklikle ilgisi olmayan fanteziler olarak görürler. Haklıdırlar da. Ama sanat ya da bilim dediğimiz şey mevcut gerçeklik diye düşündüğümüz şeyin ötesine geçebilmekle ilgilidir.
5. Dahi insanlar hem dışa dönük hem içe dönüktürler. Biz ise genelde bunlardan birine eğilimliyizdir. Ya kalabalık içinde oluruz, ya da camdan dışarıda yağan yağmuru seyrederiz. Fakat son psikolojik araştırmalar, dışa dönüklük ve içe dönüklüğün her insanda en yerleşik kişilik özellikleri olduğunu ortaya koymaktadır. Dahi insanların farkı, bu ikisi arasında çok güzel bir denge kuruyor olmalarıdır.
6. Dahi insanlar hem alçakgönüllü hem de onurludurlar. Bu aslında anlaşılır bir şey. Çünkü bu insanlar kendilerinden önce yapılmış veya icad edilmiş eserlerin farkındadırlar. Ve bu farkındalık, onları alçakgönüllü kılar. Ama aynı zamanda kendileri de belli katkılar yapmışlardır. Bu yüzden, alçakgönüllülüğü bir zillete dönüştürmeyip onurlarını korumayı bilirler.
7. Dahi insanlar hem asi hem muhafazakardır. İlk önce bir kültürü benimsemeden ve içselleştirmeden yaratıcı olmanın imkanı yoktur. Sadece geleneksel olmak değişmesi mümkün olmayan bir alan bırakır. Geçmişte değer verilmiş olan şeyleri göz ardı ederek sürekli değişiklik ve değişik attraksiyonlar denemek de, çok nadiren ilerleme olarak kabul edilebilecek bir yenilik üretir. Geleneksel yaşam kalıpları içinde kendi evinde yaşayan sanatçı Eva Zeisel’in yaptığı üretimler bugün Museum of Modern Art’ın nadide köşelerinde sergileniyor. Ona göre dahi olma fikrinin kendisi bir amaç olamaz. Çünkü farklı olmak negatif bir motivdir ve hiçbir büyük üretim negatif bir eğilim sonucunda doğmaz. Dahice üretim süreci ancak olumlu bir motivden hareket edilirse başarıya ulaşabilir. Bu işin gelenek kısmıdır. Ama dahi aynı zamanda geleneğin güvenli çerçevesinin dışına çıkmak zorundadır. Sonucun ne olduğunu kestiremeyeceği bir akıntının içine atlama cesareti gösterebilmelidir.
8. Dahi insanların çoğu, yaptıkları işe tutkuyla sarılırlar; ama aynı zamanda işleri hakkında son derece objektif bir bakışa da sahiptirler. Tutku zorluklar karşısında yılmamayı sağlarken, objektivite yahut nesnellik de sonuçta sağlam bir ürün çıkmasını mümkün kılar.
Bu maddelerin de gösterdiği gibi, dahiler kişiliklerinin iki ayrı kutuptaki boyutlarını olabildiğince bir araya getirirler. Ve galiba, birbirlerine zıt gözüken bu özellikleri bir araya getirebildikleri oranda deha güçlerini geliştirme şansına sahip olurlar.
Gelgelelim, günümüzde dehanın önünde ciddi engeller bulunmaktadır.
Üretkenliği engelleyen ö-nemli faktörlerden biri, eğitim sistemindeki aksaklıklardır. Birinci sınıftan itibaren sadece çalışmaya koşullandırılan çocukların eğlenmek için zamanları yoktur, çünkü daima öğrenmek zorunda oldukları şeyler vardır.
Dehanın toplumda az görülmesinin bir başka nedeni de, toplumda ideal insan konusundaki yerleşik kabulün ağırbaşlı, itaatkâr, büyüklerine saygıda kusur etmeyen, kendisine verilen görev her neyse onu yerine getiren bir insan portresi çiziyor olmasıdır.
Bu tarz yapılar hata yapma endişesi ve sonrasında suçluluk duygusu, onun da sonrasında isyan duygusuna götürür. Her biri kendi içinde tek kutuplu bir duruş olduğu için farklı hatta zıt kutupları buluşturan bir dahi kişiliğinin oluşmasına uygun bir zemin teşkil etmez.
Eğitim sistemindeki zevkten kopuk bilgi depolama mantığından ve toplum içinde kişiliklerin baskılanarak tek bir kutba indirgenmesinden vazgeçilmediği takdirde, dahilerin yetişmesinde iş daha çok ‘dahi adayları’na ve ailelerine düşer.
Eğer şu şartlara riayet edilirse, dahi olunamasa bile, aklı başında, karakterli, ciddi ürünler ortaya koyan, hayattan zevk alan biri olunabilir:
- Hayal kırıklığı ve başarısızlıktan korkmayın.
- Başarısızlık uygun bir şekilde yönetilebilirse, dahiliğe uygun bir zemin olabilir.
- “Aptal olduğunuzu düşünecekler”e aldırmayın; onlar arkasındaki kalabalığa bakıp kendilerini akıllı sanıyorlar. Emin olun, siz ürün verdiğinizde, sizin yerinizde olmak için can atacaklardır.
- Hayallerinizi zaptetin.
- Gerçeklik duvarına meydan okuyun.
- Ve en önemlisi, daima üretin.
Dahilik ile delilik arasında bir ince çizgi: Asperger
Bilim, dahilerin sırrının 'asperger' sendromunda yattığını ortaya koydu. Gelişim bozukluğunun işaretlerinden biri olan asperger yüksek yaratıcılık, üstün zeka demek.
Delilik ve dahilik arasında ince bir çizgi olduğu hep söylenir. Bu daha çok gözleme dayanan bir iddiadır. Ancak, bilim yüzyıllardır insanlığın kafasını kurcalayan bu iddiayı da somut bir veriye dönüştürmeyi başardı. Pek çok ünlü dahide gelişim bozukluğuna işaret eden "asperger" sendromunun bulunduğunu ortaya koydu. İrlanda'nın başkenti Dublin'deki Dublin Üniversitesi uzmanlarına göre bu sendromu taşıyanlar arasında Albert Einstein, Mozart, Ludvig Van Beethoven, George Orwell, Hans Christian Andersen ve İmmanuel Kant da bulunuyor. Gelişimbozukluğu taşıyan otistik gruba dahil olan asperger sendromunun dünyaca tanınmış 21 sanatçı ve bilim adamında var olduğunu belirten Prof. Michael Fitzgerald bu sendromu taşıyanların yaratıcılıklarının yüksek olduğunu, özel konulara ilgi duyduklarını ve rutin bozulduğu zaman aşırı rahatsızlık hissettiklerini belirtti. Hastaların sosyal ilişki ve iletişim sorunlarına karşın, üstün zekaya ve yeteneğe sahip olduklarını söyleyen Fitzgerald'a göre, bu nedenle başkaları tarafından çoğu zaman yanlış anlaşılan hastalar, sınırlı konularda derin bilgilere sahip oluyor.







